DELİLER KAHVEHANESİNE GİDENLER !

     On kilometrelik bir yürüyüşten sonra nerede yattığımızı bile bilemedik. Öyle çok yorulmamıştık ama yine de yorulmuştuk ertesi güne zinde başlamalıydık. Öyle de yaptık. Çok zinde bir şekilde kalktık kahvaltı da dün aldığımız katlamaları yedik. O halde bu güne de hazırdık. Bu günkü gezimize Kadıköy den başlayacaktık. Yağız bizi Kadıköy vapur iskelesine bıraktı. Biz de hemen Kadıköy Eminönü vapuruna bindik. Önceden Kadıköy'den direk Eminönü vardı artık Karaköy'e de uğruyor. Bizim  yürüyüş başlangıç noktası Eminönü oldu . Vapurdan indik ve önce Unkapanı'na yürüdük. Cibali Tütün Fabrikasının arkasında Zehra'nın önceden beri anlattığı anne ve babasının da çocukluklarının geçtiği annesinin halasının evini bulduk. Tabi ki evin yerinde yeller esiyordu sadece arsası kalmıştı. Zehra birkaç kere sokaklarda dolaşıp, annesinden de yardım alarak yerinde olmayan evi bulmuştu. Her şey planladığımız gibi gidiyordu. Gerçi önceden planda yapmamıştık sadece planımız Balat'ta bulunan Deliler Kahvehanesine gitmekti.
       Amerika daki arkadaşlarımız Arzu ve Tanju sayesinde haberimiz olmuştu bu sosyal etkinlik projesinden ve gönüllülerden. Zehra annesine bahsettiğinde ''a siz daha önce duymamış mıydınız'' tepkisiyle karşılaşmıştı.  Şaşırmıştık, bir biz duymamışız.
      Unkapanı çok güzeldi arka sokaklar hala eski halini koruyordu ve eski cumbalı evler çok güzeldi. Eski Cibali Sigara Fabrikası, yeni Kadir Has Üniversitesinin arkasından sahil yoluna indik ve oradan da Deliler Kahvehanesine doğru yola koyulduk. İBB Sosyal Tesislerinin karşı sokağında bulunan Deliler Kahvehanesine aramaya başladık. Yolun 500 metre kadar ilerisinde bayrakların asılı olduğu bir yer vardı her halde oradadır dedik ve kahveyi orada bulduk. İçeri girdik İçeride birkaç kişi vardı ama muhtemelen kahve ile ilişkileri vardı. Biz içeride camın kenarında ki masaya oturduk ve içeride olup bitenleri ve etrafımızı seyretmeye başladık. Kahvenin içi çok güzeldi konsepte uyuyordu. Şapkadan avizeler, kepçeler, süs objeleri, enstrümanlar, hepsinden de önemlisi köşedeki büfede bulunan ve hemen benim dikkatimi çeken Sinop'a ait çektirme maketi idi.  Zehra'ya dedim ki bak Sinop'lular buraya da gelmiş . Kimse bizimle ilgilenmiyordu, arka masamızda orta yaşlı bir çift vardı kahve içiyorlardı, bizden sonra da kalabalık bir aile geldi. Zehra gidip iki sade kahve söyledi. Az sonra da yanımıza bir bayan geldi ve sizinle ilgilendiler mi diye sordu. Ve sonra burada herkes gönüllü çalışıyor diye açıklamada bulundu. Biraz sonra kapıdan bir bayan girdi, belli ki o mahallede oturuyordu, elinde iki tepsi yemek vardı ve tezgahın üstüne bırakıp gitti. Daha sonra elinde bir poşetle bir bey geldi ve orada masada oturan kişiye sizden aldığım kıyafetleri onardım dağıtabilirsiniz dedi ve o da elindekileri bırakıp gitti. Biraz sonra içeriye ayağı hafif aksayan biri girdi biz içeri girerken dışarıda çay içiyordu, oradaki herkesi tanıdığı belli oluyordu şöyle bir dolaştı. Gönüllü bir bayan yere düşmüş bıçağı alarak biraz önce içeriye giren adının Yaşar olduğunu öğrendiğimiz Yaşar Kaptan diye hitap ettikleri beye uzattı Yaşar Kaptan sevinçle lades diye bağırdı, bayan ben seninle lades tutuşmadım ki diye ona serzenişte bulundu ama Yaşar Kaptan ladesi yapmıştı bir kere çok ta hoşuna gitmişti. Hemen dışarı çıktı sonra tekrar geri geldi. Bizde artık kalkma vaktidir diyerek birkaç resim çektik tabi ki en başta baş köşede bulunan Sinop çektirmesinin resmini çekmek oldu.
      Deliler Kahvehanesinden yürüyerek Unkapanı Köprüsüne geldik. Köprü balık tutanlarla doluydu . Balıkçıların kovaları kefalle doluydu. Köprüden doğru Galata'ya çıktık oradan İstiklal Caddesi ve Çiçek Pasajının orada yemek molası ve yürümeye devam ediyoruz. Güzel bir Latin kilisesi dikkatimizi çekiyor ona da uğruyoruz. Oradan da çıkıp dönüş yoluna giriyoruz. Yollarda sokak müzisyenleri hepsi çok güzel ve Fransız Yokuşun'dan Karaköy'e  iniyoruz. Etraf turistik malzeme satan dükkanlarla dolu ve Galata Kulesi ayrı bir güzel. Karaköy meydanda Güllüoğlu'na uğrayıp tatlı yiyelim öyle sonlandıralım gezimizi diyoruz ama ne mümkün iğne atsan yere düşmüyor. Biz de vazgeçip Karaköy-Kadıköy vapuruna gidiyoruz vapura bindiğimizde yine telefonun sağlık programına bakıyoruz ve o ne 12 kilometreyi gösteriyor.Vapurda dışarıda oturuyoruz ve güneşin batışını izliyoruz. Martılar vapura eşlik ediyor,yolcular hala martılara simit atıyorlar ama umutsuz. Çünkü hava alacakaranlık .Vapur Kadıköy iskelesine yanaşmak için tornistan yapmaya başladı. Tornistanın denizde yarattığı dalga ve girdaplar denizin köpüğü akşamın alacakaranlığı ve gün bitimi.











Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

CANIM ANNEM

BABAMIN ÇÖZÜMÜ

YUSUF İLE PLAKA BİLMECE