30 EKİM 2020 İZMİR DEPREMİ
30 Ekim 2020, İzmir gezimizin ikinci bölümü başladı. Önceki akşamın yorgunluğundan o gün biraz geç kalktık kahvaltı ettik ve kahvaltımız bitince kaderimizi yaşamak için Karşıyaka vapur iskelesine yürüdük ve vapurla Konağa gittik.
Konak'ın nostaljik yerlerinden geçerek Kemeraltı'na doğru yürümeye başladık. Çok güzel nostaljik yerlerden geçtik, eski bir kafenin ilan tahtasında ''dünkü çay bedava, sabahki çay pazarlığa tabi yeni çay 3 lira'' yazıyordu, yazı çok hoşumuza gitti. Kemeraltı çarşısına geldiğimizde Zehra ile Selma İzmir Belediyesinin hayata geçirdiği organik malzemelerin satıldığı dükkanı gezmek için bizden ayrıldılar. Biz de o dükkanın hemen arkasında dükkanların arasında kalan meydanda bir ağacın altına oturup hanımları beklerken hem sohbet ediyor hem de etrafımızda olanlarla ilgileniyorduk. İki tane küçük çocuk ellerinde su tabancası ile oynuyor etrafa su sıkıyor, yerden ufak taşları alıp dükkanları camlarına doğru çaktırmadan atıyorlardı. Oturduğumuz parkın etrafındaki dükkanlar hep iki katlı ve geniş camları vardı. Çocukları tam camları kırarsınız diye ikaz edeceğimiz sırada altımızda ki bank çekilir gibi oldu Meftun'la birbirimize baktık hemen ayağa kalkarak etrafımıza bakmaya başladık altımızdaki zemin salıncak gibi sallanmaya başladı gittikçe hızlanıyordu aynı salıncak gibiydi tam dükkanların ortasındaydık ve dükkanlar sanki üzerimize doğru yatıyor tam yere değecekken bu sefer arkaya doğru hareket ediyordu. Bu 1999 Gölcük depremi gibi değildi. O depremi de yaşamıştım. Gölcük depreminde sarsıntı hem sağdan sola hem de aşağıdan yukarıya doğruydu. Binaların yıkılmasını bekliyordum artık aklım Zehra ile Selma'daydı hangi dükkanda olduklarını bilmiyorduk ilk bıraktığımız dükkana doğru gittiğimde ikisi de birbirine sarılmış etrafa bakıyorlar onlar da muhtemelen bizi arıyorlardı onları görünce birden rahatladım onlarda bizi görünce çok sevinmişlerdi . Zehra'nın beni fark edince gözleri sevinçten parlamıştı. Herkes dışarı fırlamış sanki kıyamet yeri gibiydi deprem esnasında camların sesleri sanki hiç bitmeyecek gibiydi .Meftun'un koluna tanımadığı biri yapışmıştı herkes birbirinden medet umar gibiydi ama aynı zamanda herkes kendi canının derdindeydi. Neyse ki hiç bitmeyecek gibi devam eden deprem yine başladığı gibi yavaşça durdu. Dünyaya yeniden gelmiş gibiydik. Hala o binaların nasıl ayakta kaldığını aklım almıyor.
Deprem bitmişti ama şimdi herkes yakınlarını düşünüyordu. Haber alabilmek için telefonlara sarılmıştık ama onlarda depreme uğramıştı. Depremden on dakika önce Mesutlarla konuşmuştuk daha onlar Urla'dan çıkmamıştı hemen onlara ulaştık gelmemelerini söylemek için. Telefonlar susmuyordu. kısa zamanda yakın çevremizden iyi haberleri alarak rahatladık. Aldığımız haberlerden büyük yıkımın en çok Bayraklı ve Bornova'da olduğunu öğrendik. Meftun'lar Karşıyaka'da oturuyordu ve Bayraklı'da Karşıyaka'dan ayrılarak ilçe yapılmıştı. Biraz dinlendikten sonra tekrar geldiğimiz yoldan vapur ile Karşıyaka'ya geçtik. Biz geçtikten sonra vapurlarda çalışmamıştı. Tsunami haberleri geliyordu. Gemiden inip eve doğru yürümeye başladık. Dükkanlarda bayağı hasar vardı raflar devrilmiş her şey kırılıp dökülmüştü. Eve geldiğimizde hemen dışardan binaya bakıldı ufak tefek sıva çatlakları vardı . Dış kapının üzerindeki başlık kırılmış merdivenin karşısındaki duvarda üst kata kadar uzayan sıva çatlağı oluşmuştu. Evin kapısını açarken hepimiz evin içini merak ediyorduk. acaba bir şey olmuş muydu. Kapıyı açtığımızda yerlerin çam kırıkları ve pirinç taneleri ile dolu olduğunu gördük. Mutfak dolabındaki kavanozlar kırılmış her şey etrafa saçılmıştı. Evde daha fazla kalamazdık üzerimize bir şeyler alıp dışarı çıktık. Evin otoparkında biraz istişare yaptık. Ertesi gün olan cumartesi sabahı erkenden Mesutlara Urla'ya gidecek ve bütün gün orada olacaktık, depremden sonra Urla'ya Mesutlara gitmeye karar verdik.
Trafik felçti. Herkes bir yere gidiyordu. Anonslar trafiğe çıkılmaması yönünde idi ama kimse dinlemiyordu. Biz de dinlemedik ve Urla'ya doğru yola çıktık. Yaklaşık iki saatte Urla'ya vardık. Otobandan çıkıp Urla'ya Mesutlara döndüğümüzü zannetmiştik ama sanki yine İzmir'e doğru gidiyorduk neyse ki İzmir'e varmadan yanlış yolda olduğumuzu anladık ve tekrar geri dönerek Mesutlara geldik. Mesut'lar bahçe içinde tek katlı çok güzel bir evde oturuyorlardı. Hem depreme karşıda güvenliydi. Mangal yanıyordu ve bu kadar olaydan sonra herkes acıkmıştı, yani hayat devam ediyordu. Mangal partisinden sonra hava biraz serinlemişti hemen bahçede ateş yakıp etrafında sıcak sohbetimize başladık ve uzun saatler günün kritiğini yaptık. Sağ olsun kardeşim bizi çok güzel ağırladı.
Ertesi gün sabah kahvaltısından sonra Mesutların Urla'da deniz kenarında aldıkları yere uğradık ve oradan da Marika'nın Koyu denen koya gitmek üzere yola çıktık. Rüzgar güllerinin yanından geçerek Marika'ya vardık. Hava bayağı serindi koyun güneş alan yerine gittik yine arabalardan masa sandalye yiyecek ve içeceklerimizi aldık ve deniz kenarında pikniğimiz başlamış oldu. Kumsal hayli kalabalık sayılırdı kimse denize girmeye cesaret edemiyordu ama gençler yine de güneşleniyordu. Tam o sırada sahilin bize uzak tarafında mayolu bir siluet belirdi sanki denize girecek gibi bir havası vardı. Kıyıda ayaklarını ıslattı elleri ile vücudunu suya alıştırmaya başladı bu arada ileriye doğru yürüyordu ve birden denize atladı. Biz merakla denizden nasıl çıkıp karaya doğru koşacak diye beklerken o gayet rahat bir şekilde yüzmeye başladı ve U şeklinde olan koyu dolaşmaya başladı. Adam açılışı yapınca gençler durur mu onlarda girdiler. Biz de gençtik ama biz giremedik.
Yorumlar
Yorum Gönder