BİRİCİĞİMİZ DAYIMIZ





         29 Ekim 1989 da Zehra ile tanıştıktan sonra yeni bir ailem oldu. Zehra'nın annesi, babası, kardeşleri, dayısı ve anneannesi. Artık onlar da benim annem, babam, kardeşlerim, dayım ve anneannemdi. Ailem bayağı bir genişlemişti. Kavacık da Sanal Sokakta bahçe içinde tek katlı mütevazı bir ev ve onun içindekiler. Kadir Baba, Birsen Anne, Anneanne,  Mustafa Dayı, Şerife ve Remzi. Sonra ben ilave oldum. Benim peşimden Cemal Mert ve Kadir Yağız geldi. Zehra'nın da ailesi bayağı bir genişlemişti. Benim tanıdığımda Kadir Babam emekli olmuştu. Biraz zor bir adamdı. Zor derken her türlü anlaşılabilir, en başta aksi bir adamdı ama ailesine karşı öyleydi. Her şeyi en ince noktasına kadar düşünür öyle hareket ederdi. Sanki kendisi çoluk çocuğu için değilde dışarısı için yaşardı. Birsen Anne bu zor adama karşı çocuklarına bir şey hissettirmeden annesinin ve kardeşinin de aynı evde olmasının verdiği zorlukla, güllük gülistanlık yapmayı başarabilmek için her şeyi yapardı.
    Anneanne ve Mustafa Dayı kendi odalarında kendi dünyalarında. Mustafa Dayı yani namı diğer dayı. Bundan sonra dayı diye bahsedeceğim. Dayım kendi şahsına münhasır bir kişilik. Ufak yaşta geçirdiği hastalığın bıraktığı izlerle yaşamını sürdürüyordu. Bir makas atölyesinde çalışıyor, ara sıra bayılıyor, sokakta düşüyor. Ama herkes onu tanıyor. Çok özel bir kişilik çocuk gibi . Oyuncaklara, el aletlerine ıvır zıvır her şeye acayip ilgi duyuyor. Kendi odası var . Her şeyi çok düzenli.  Odasına kapanıyor onlarla oynuyor dağıtıyor tekrar yerine koyuyor. Ne yaptığını kimseye göstermiyor. İşten eve gelirken hep çantası dolu oluyor ama onları kimseye göstermiyor, hemen odasına geçip onları yerleştiriyor. Aldıkları hep ıvır zıvır şeyler. En sevdiği işportacılar. Minyatür el aletleri minyatür  arabalar, kolonyalar, boncuklar, tesbihler, aklınıza gelmeyen her şeyi var. Parasını hep böyle şeylere harcıyor. Ama sorunca da arkadaşlar verdi diyor. Kolonya ve kağıt mendil alıyor bir süre sonra hiç açılmamış kutularıyla eskidi diye çöpe atıyor, yerine yenisini alıyor. (Şimdi sık sık onu anıyoruz Mert Kuzey'i görseydi, herhalde odalar dolusu oyuncak alırdı ona oynasın diye. Yeğenleri onun her şeyiydi kim bilir Kuzey i de ne çok severdi.)
      Emekli olunca evde oturmaya alışamadı her gün dışarı çıkıyor çalıştığı yerlere gidiyor. Yazın adalara bile gidiyor ama kimsenin haberi olmuyor. Bir keresinde herkes adaya gittiğini anlamıştı çünkü eve geldiğinde kıpkırmızı olmuş haşlanmıştı. İstanbul'un altını üstüne getiriyor. Neredeydin diye sorunca da Eminönü'ne gittim geldim diyor. Her hafta salı günleri bizim ofise geliyor aynı saatte yani saat on iki de, tam yemek saati, beş dakika önce yada sonra değil. Biz de alıştık saati geldiğinde kapıya bakıyoruz ve kapı çalıyor. Kapı açılınca selam verip doğru lavaboya gidip güzelce  elini yüzünü yıkayıp, kendi mentollü Selpak marka mendili ile (banyoda kağıt havlu olduğu halde ona dokunup kurulamıyor) elini yüzünü kuruluyor, sonra sıralamada birinci olan yeğeninin yanına gidip yoldan mendil satan kadınlardan aldığı mendilleri biricik yeğenine yani Zehra'ya veriyor. Sonra ben onu alıyorum ve beraber yemeğimizi yiyoruz. 
       Çok titizdi, kimsenin dokunduğuna ellemez, pişirdiğini yemezdi. Bir keresinde arkadaşı şapkasını alıp başına taktı diye çöpe atmıştı. Zehra da kalpağını giydiğinde sordu ''dayı şapkayı çöpe mi atacaksın'' diye, dayımın verdiği cevap ''yok annene vereceğim hemen yıkasın'' oldu. Pazardan gelince yere gazete serer, alınan tüm poşetleri onun üzerine koyardı ve hemen duşa girerdi.
       Bu arada Şerife de evlendi. Hayatımıza biri daha girdi Mehmet Şakir Bingöl. Allah insanları hep iyi insanlarla karşılaştırsın, biz onu çok sevdik. 
       Dayım ofisdeki herkesin de dayısıydı. Dayımın ofise geliş gidişleri seyrekleşmeye başladı. Artık ofise geldiğinde çok yorgun oluyordu ama biz hep havanın sıcaklığına veriyorduk, sevdiği yemekleri bile yemez olmuştu. Hep bahane üretiyordu, gaz yapıyor diye eskiden de sevmediği bir şey olursa hayatta yemezdi . Biz de hiç anlayamadık. Şerife ve eşi Mehmet onu hastahaneye götürdü ve hasta olduğunu anladık hemde hastalık bütün vücudunu sarmıştı, fakat biz bunu onu kaybetmeden iki saat önce öğrendik. Artık fırsat buldukça Çekmeköy'e Birsen Anneme gidiyorduk. 
       Mert ile Yağız dayımı hep sıkıştırırlardı, zorla parasını almak için ama o hiç kaptırmaz mücadelesini ederdi. Birsen Anne, Zehra ve Şerife yan yana oturunca hemen dayıma soruyordum en çok hangisini seviyorsun diye . O zaman bir şey demez hemen kaçamak cevaplar verirdi. Şerife yokken Zehra, Zehra yokken Şerife idi en çok sevdiği, ama her zaman 1 numara annemdi. Çok uzun sürmedi, çok acı çekmedi ve kimseye yük olmadı. Bu dünyadan bir Mustafa Dayı geçti namı diğer Dayımız, nurlar içinde yatsın çok sevdi ve sevildi.
         
         


















Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

CANIM ANNEM

BABAMIN ÇÖZÜMÜ

YUSUF İLE PLAKA BİLMECE