YALNIZLIK MI
Mert evlenip evden ayrıldıktan sonra pek etkilenmemiştik. Sadece odasına girip çıktıkça ya da odasını boş gördükçe içimize bir hüzün çöküyordu, Yağız'ın olması bizi bir şekilde avutuyordu.
Biz çekirdek aile hayatı yaşıyorduk ama yine de hep kalabalık olalım birileri gelsin, gitsin, kalsın istiyorduk. Babam ve annem hayattayken de öyle oluyordu yani çekirdek aileden çıkıp geniş aile oluyorduk. Çünkü yazın okullar tatil olunca biz Sinop'a gidiyorduk. Kışın da annem ve babam İstanbul'a geliyordu. Babam İstanbul'a geldiğinde hep bütün çocukları yanında olsun istiyordu. Yani bizde kalıyorsa abimler ve ablamlar her akşam bizde, abimde kalıyorlarsa biz ve ablamlar her akşam abimlerde, ablam da kalıyorlarsa da biz ve abimler her akşam ablam da oluyorduk.
Babam hiç çocuklarından ayrılmak istemez illa da hepimiz bir arada olsun isterdi ve hep istediği olurdu. Annem babama kızardı çocukları rahat bırak herkesin işi gücü var diye ama o dinlemezdi. İlla da onun dediği olacak çocukları her akşam onun yanın da olacaktı. Eee o kadar kalabalık bir arada olunca da tabii ki bu seferde güç savaşları ortaya çıkıyor televizyon kumandası paylaşılamıyor ama kumanda sonunda babamın elinde kalıyor ve hep ya haberler veya haber programları seyretmek zorunda kalıyorduk, sonunda siyasi tartışma başlar bağırış çağırış olur ama sonunda babam hepimizi bastırır ve herkes kendi evine dönerdi. Zaten babam da kızdığı zaman hepimizi kovar ertesi akşam tekrar çağırırdı. Bu tartışmalar olurken annem hep çocuklarının yanında olur babamı ikna etmeye ortamı yumuşatmaya çalışır ve babama şu çocukları dinle onlar ne diyorsa kabul et diye ama babam Nuh diyor peygamber demiyordu. Ama biz biliyorduk ki babam daha çok bizi kızdırmak için böyle yapıyor yoksa insan çocuklarına bu kadar mı karşı olur diye düşünüyorduk.
Babam İstanbul'a gelince ertesi gün hemen Sinop'a gitme planları yapmaya başlardı. Çünkü İstanbul ona bir şey ifade etmiyordu. Sadece çocuklarının olduğu yerdi. İstanbul onun için hapishane gibiydi. Eve tıkılıp kalıyordu. Onun için biran evvel Sinop'a dönmeliydi. Kasım, Aralık gibi gelirler Şubat, Mart gibi dönerlerdi ve babam o zaman zarfında her gün Sinop'a gitme planı yapar, Sinop'a gideceğim diye başımızın etini yerdi.
Ben de kendimi yaşlandıkça babama daha çok benzetiyorum. Ben de çocuklarım hep yanımız da olsun istiyorum. Yağız evlenip de evden ayrılana kadar hep daha çok var, uzun zaman var diyordum ama bir de baktım ki Yağız'da evlenip gitmiş. Evde tek başımıza kalmışız hep Yağız gelecek diye bekliyoruz. Yağız her akşam çıkışta evi arıyor ve biz de her akşam aynı espriyi yapıyoruz eve mi geliyorsun? Onun cevabı ise ''eve gidiyorum''. İyi ki Mert Kuzey'imiz var. Hep onun videolarını çekiyoruz ve ev de yalnız kaldığımız da onu seyrediyoruz. Bu koronadan sonra daha da kötü oldu dışarıya da çıkamıyoruz. Ben Zehra'yı durmadan çocukları arasana ne yapıyorlar diye aramaya zorluyorum, o da bana kızıyor çocukları rahat bırak diye ama ne zaman çocukları aramak içimizden geçse onlar hemen arıyor. Çocuklarla aramızda inanılmaz bir telepatik bağ var düşünmemiz yetiyor aramalarına. Ama ne kadar ararlarsa arasınlar anında tekrar seslerini duymak, görüntülü konuşmak istiyoruz.
Yorumlar
Yorum Gönder