Kayıtlar

2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

YOLUNUZ AÇIK OLSUN ÇOCUKLARIMIZ, ALLAH SEBEP OLANLARIN..............................

Resim
Bu kara günde ne yazılır, nasıl yazılır bilmiyorum ama dün aksamdan beri içim şişti. Ağlamamak için kendimi zor tutuyorum ama başaramıyorum. Gözlerim kan çanağı gibi, ara sıra gözyaşlarım benden izin almadan kendiliğinden boşalıyor. Gözyaşlarımı kimse görmeden hemen siliyorum ama nafile. Cumartesi akşamı evde oturuyoruz saat onbuçuğa geliyor müthiş bir patlamayla yerimizden fırlıyoruz daha camdan bakmamıza fırsat kalmadan ikinci patlama oluyor. Herkes evde olduğu için kendimce rahatlayıp hemen haber kanallarına bakmaya başlıyoruz. Televizyonlar alt yazı geçerek patlamaların Beşiktaş'ta olduğunu yazıyor. Televizyonda detayları izlerken her zaman olduğu gibi hemen yayın yasağı geliyor ve sadece devletin öğrenmemizi istediği kadar ve toplumda infial yaratmayacak kadar bilgileri veriyorlar. Aklımızla dalga geçiyorlar, o kadar şiddetli patlama oluyor, yirmi kişi yaralı olduğu söyleniyor ama yüzlerce ambulans görüntüleri ortada dolaşıyor. Patlamanın vahametini sabah olunca öğreniyoruz....

MASA TENİSİYLE SELAMLAŞMA TUDO BEM - TUDO BOM

Resim
       Sinop'ta her sene masa tenisi turnuvası düzenliyoruz.yaz aylarına denk getirip hem tatil yapıp hem de spor yapıyoruz. Biz bu turnuvaları düzenlerken Melih Görgün de 2 sene de bir yapılan Sinop Bianelini düzenliyor. Ara sıra karşılaşıyoruz ve biz de Sinop Bianeline ne katkıda bulunabiliriz ne yapabiliriz diye konuşuyoruz. Benim aklımda  masa tenisi turnuvasını Bianelin yapıldığı tarihler arasında yapmak  var.  Melih de bu fikrimizi benimsiyor ve böylece start verilmiş oluyor. Biz turnuvayı bianelin içinde yapacağız ama turnuva harici nasıl bir etkinlik yapacağız onu bilmiyoruz. Melih bizi uluslararası performans sanatçısı Nezaket Ekici ile tanıştırdı ve aradan çekildi. Nezaket hanım da hayatında hiç masa tenisi oynamamış ama aklında bir şeyler var. Bana sizin derneğe bir gidelim ben bir bakayım nasıl oynanıyor nasıl bir ortam oluyor ona göre bir performans ortaya çıkarırız dedi. Bir hafta sonu ben Zehra ve Nezaket Hanım buluşup salona geldik orad...

SELÇUK ABİ SENİ ÇOK ÖZLÜYORUZ, HİÇ UNUTMAYACAĞIZ

Resim
      Yaşamımın her döneminde mutlaka spor olmuştur. Bütün sporları yapmak istemişimdir. Gençlik yıllarında tutkum futboldu ve futbol oynadım. Ortaokul lise yıllarımda abim ve arkadaşları Ahmet Abi, Şafak Abi, Aziz Abi Sinop'ta masa tenisini başlattılar ve iyi takım oldular. Onların zamanında masa tenisi Sinop'ta gerçekten de vardı. Abimler kendilerinden sonrada bizim kuşaktan masa tenisçi yetiştirdiler. Ufuk Tuğcu, Sinan Sönmez, Metin Çapkan, Metin Erbul  iyi oyunculardı. Sinop'ta milli takım kampları yapılıyor ve arkadaşlarımızdan da bu kamplara katılanlar oluyordu. Bende lise yıllarında oynuyordum ama öylesine. Bizim Banker Ziya'nın dedesinin kahvesi vardı, orada hem masa tenisi hemde bilardo masası vardı. Biz masa tenisine orada mantar raketlerle başladık. Dedim ya bütün spor dallarına hevesim vardı. 1970 li yıllarda Sinop'a televizyon yeni gelmişti.Olimpiyatları seyrederken ne kadar çok spor dalı olduğunu fark ettik. Cimnastik ,buz pateni hiç görmediğimiz spor ...

ELMA PEKMEZİ, HİÇ KOLAY DEĞİL YAPMASI

Resim
                2012 yaz sonu. Eylül başı. Bizim için tatil demek Sinop demek.                 Çocuklar küçükken  okul tatil olduğu gün  hep beraber Sinop'a gidiyoruz, sonra yaz boyu ben her hafta sonu Sinop İstanbul arası mekik dokuyorum. Tabii ki çocuklar büyüdükten sonra bu pek öyle anlattığım gibi olmuyor. Çocuklar büyüdüğünde onlar artık bizle olmaktan pek hoşlanmıyorlar ve bizle gelmek istemiyorlar. Ama yine de Sinop'tan uzak kalamıyorlar.                  O sene  elmalarda çok var. Evin önünde iki ağaç Ağustos elması var. Ağaçları bir görseniz hayret edersiniz elmalardan ağacın hiç bir yeri görünmüyor. Ağustos elmasının özelliği de  ağaçta fazla kalmaması .Yani çabuk dökülüyor. Dökülenler de ağacın altında olgunlaşıyor ve kavun gibi oluyor, yemekle bitmiyor. Annem, ablam, Atilla Abim elmaları toplamış bizi bekliyorlar ve biz gelince o...

KARADENİZ KARARAN DENİZ

            Çukurbağ mezarlığının olduğu yerde pek bina yoktu. Öğretmen okulu ve onun arkasında da mezbahahane vardı. Mezbahahanenin önünde de odun deposu vardı. Çukurbağ mezarlığının deniz tarafı Sinop'un çöplüğüydü. Düşünebiliyor musunuz o güzel deniz manzarası seyredebileceğiniz yer çöplük! Belediyenin çöp kamyonları geliyor ve o uçurumun başına çöpleri döküyor. Çöpler yığılınca iş makineleri geliyor hoop çöpleri uçurumun kenarından denize doğru aktarıyor. Yani  o zaman vahşi depolama yapılıyor. Herşey açık. Deniz hiçbir şeyi gizlemiyor. Adanın arkasını kimse görmüyor.             Evsel atıkları sanayi atıklarını nükleer atıklarını vs. denize döktüğümüzde ya da tabiatta bir şekilde sakladığımız da ondan kurtulduğumuzu zannediyoruz. Sinop'un üç tarafı denizle çevrili dördüncü tarafında denizle 50 bilemedin 100 metrelik bir bağlantısı var. Çöpleri Çukurbağı'ndan denize atıyorsun hava karayel ise arka tarafta deniz çöpler...

TÜHH YENİLDİKKK

Resim
       1983-1984 futbol sezonu Sinop'ta çok çekişmeli geçiyor ve o sezon Sinop Gençlik Spor şampiyon olup 3.lige terfi müsabakalarına katılmaya hak kazanıyor. Gurubumuzda Çarşamba Spor, Yozgat Spor ve Çorum Spor var. Sinop Gençlik Spor kadrosu şu şekilde oluşuyor.Kalecilerimiz Atilla, Nazım, Defans Ziya, ben, Metin, Meftun. Orta saha Neco, Soner, Ceyhan, Ercan, Muhip. Hücum Nedim, İhsan, Ahmet, Ulvi, Muhammet, Mehmet. Teknik Direktör Murat Akalın. Başkanımız Şefik Gürcan. Müthiş bir kadro ve müthiş bir arkadaşlık var.          Hem çalışıyoruz, hem de oynuyoruz. Haftada 3-4 antrenman yapıyoruz. Şefik Abi ve ekibi bütün imkanlarını seferber ediyor. Maçlar deplasmanlı oynanıyor. Grupta Yozgat ve Çarşamba favori. Çorum'a, Çarşamba'ya, Yozgat'a gittik. Çorum ve Çarşamba ile Sinop'ta da karşılaştık ve son Yozgat maçımız kaldı. Yozgat maçı  çok önemli. Yozgat bizi yenerse birinci oluyor, biz Yozgat'ı yenersek Çarşamba birinci oluyor. Biz bu d...

SİZ DE VAR MISINIZ BU YAZININ İÇİNDE?

          Sinop kendi yağı ile kavrulan küçük samimi bir şehir. Sanayisi yok. Göç almaz göç verir. Bunun için herkes birbirini tanır. 1960 larda kurulan radar üssü Sinop'un en büyük gelir kaynağı olmuş. Radar üssü Sinop'tan ayrı bir şehir sanki . Bir şehirde olması gereken her şeyleri var. Elektrik santralleri var, su depoları var, spor salonları var, sinemaları, kiliseleri var. Sinop'a hem ekonomik açıdan hem kültürel açıdan azımsanmayacak kadar katkıları var. En iyi gelir kaynağı radar üssünde çalışmak. Sonra Türkiye'nin ilk entegre işletmesi Söksa , şişe cam ve devlete ait iş yerleri. Geriye de balıkçılık ve biraz da turizm kalıyor.             Ağustosun 15'inden sonra Sinop'ta kimse kalmaz. Eylül de yavaş yavaş çingene palamutu, sarı kanat başlar. Eskiden çok çeşit balık vardı. Bir de hamsi. Karadeniz için hamsiye ayrı paragraf açmak gerekiyor, çünkü o balık değil hamsi. Balık sezonu açıldığında Sinop'ta bir hareketlenme başla...

ÇOK CEVİZ YERSEN MİDEN BULANIR

Resim
         On haneli köyümüzde herkes şehirlere göç ettiği için kışları pek kimse bulunmazdı. Herkes şehirlere göç etmişti ama köy ile irtibatı tamamen kopartmamıştı. Kışın cumartesi, pazar, yazın da okul tatil olduğunda  herkes köye gitmeye çalışırdı. Ekip biçme işleri eskisi gibi yapılmıyordu. Aşağı yukarı her aileden bir kaç kişi şehirde çalışıyordu. Köyde de biraz bağ bahçe yapılıyordu. Bizim köyde meyve çoktu. İncir, üzüm, elma, armut, döngel aklınıza ne gelirse .Her mevsim mutlaka atıştıracak bir meyve bulunurdu.           Yazın, köyün neşesi de yerine gelirdi. Köyle ilişkisi olan herkes  bir günlüğüne de olsa mutlak köye uğrardı. Hele dini bayramlarda çok kalabalık olurdu. Her evin büyükleri, anneanneler, babaanneler, dedeler evde olur, diğer aile fertleri bütün köyü dolaşırdı. Herkesin evinin önünde mutlaka meyve ağacı olur. Hava iyi ise dışarıda oturulur, kötü ise evlere girilirdi. Köyde evlerin önü hep meydanlık dır. B...

KURTLARA KUZU EMANET ETMİŞİZ!

Resim
      Karakum Tatil Köyünün plaj kısmının arkasında kamp alanı var. Oraya çadırı ile gelenler çadır kuruyorlar. Sarı Muhip'in de o zaman mavi renkli dört kişilik bir çadırı var. Ben, Banker Ziya,Kasım baba, Boncuk Turgut, İhsan, Meftun,Neco kamp mutfağının hemen yanına çadırı kurduk. Çadırı 6 kişi kurduk ama her akşam en az 10 kişi kalıyoruz çadırda. Çadıra nasıl sığdığımızı artık siz düşünün.       Çadır alanı büyük ama pek gelen olmuyor. Tek tük turıstler geliyor bir akşam kalıp gidiyorlar.Biz hemen gelen turıstlerle muhabbeti kuruyoruz. Mutfak bizim elimizde mecburen bizimle konuşmak zorunda kalıyorlar.Bir akşam üstü Hollandalı biri kız, biri erkek iki turist geldi, çadırlarını kurdular, hemen onlardan sonra da bir karavan geldi. Almanyalılar karı, koca, 4-5 yaşlarında çocukları, adamın kayınvalidesi ve biz yaşlarda kardeşleri var. Hemen bu üç aile kampın sakini oluverdik. Kahvaltıları akşam yemeklerini beraber yapıyoruz. Her akşam bayağı kalabalık...

ÇAY PİŞTİ, EKMEKLER KIZARIYOR

Resim
                  Askerden geldikten sonra Özel idare tarafından yapılan Karakum Tatil Köyünde  işe başladım. Çalışma saati 24 saat hem orada kalıyorum hem çalışıyorum. Tatil köyü merkeze uzak o zaman dolmuş, belediye otobüsü gibi ulaşım araçları yok, ya özel arabanla ya da yürüyerek gidip geliniyor. Yaz günleri gelip giden çok oluyor ama kışın in, cin top oynuyor. Kışın geceleri sabaha kadar üç beş araba ya geçiyor ya geçmiyor. Geçenlerde kafayı bulmuş oluyor.                   Ben sabaha kadar resepsiyonda oluyorum. Arkadaşlarda 150 Meftun bankada, Banker Ziya YSE de, Desot Mahmut devlet hastahanesinde çalışıyor, İhsan da da damperli kamyon var. odun çekiyor. Bazen beraber çalışıyoruz. Mezbahane'nin oradaki odun deposundan kamyonu yüklüyoruz ve evlerin önüne boşaltıyoruz.  Bu iş bayağı kas yaptırıyor. Akşamları işten çıkan arkadaşlar Sinop'ta canları sıkılınca yürüyerek otele geliyo...

TOSUNBEY VE YAŞANTI

Dedemler 1893 Rus Harbinden sonra Sinop'a geliyor. O zaman anlatılanlara göre Sinop'ta kaymakam olan Tosunbey tarafından Osmaniye köyünün Tosunbey mahallesine yerleştirilmişler. Daha önce de bahsettiğim gibi yukarı mahalleye Aslan Ağa, orta mahalleye Mahmut Dedem, Fikri Kahya, Ramiz Amca, aşağı mahalleye de Murat Ağa, Şevket Ağa ve Süleyman Dedem yerleşmişler. Yukarı mahalle ile aşağı mahalle arasında aşağı yukarı bir kilometre kadar mesafe var ve evlerin arası da yüz metre kadar. Buraya yerleşen kardeşler her şeylerini kendileri yapmış. İlk geldiklerinde ormanın içimde sadece aşağı mahallede Murat ve Şevket Ağaların oturduğu Tosunbey'in evi varmış. Sonra herkes kendi evini ve tarlasını yapmış. Herkes evini yapmış da tarlasını nasıl yapmış diyebilirsiniz haklı olarak. Ormanın içinde  ağaçlar kesilip kökleri de sökülerek kendi tarlalarını yapmışlar. O ağaçların kesilip köklerinin tamamen çıkarılması o kadar zor işmiş ki herkes yorgunluktan kan işermiş.O zaman makine yok, b...

ARALIKTA BİR SOKAK "FIRIN ARALIĞI"

Resim
Yeni Mahalle Fırın Aralığı, İşte hayatımın filizlendiği unutamadığım adres. Hükümet konağının hemen yanında top sahası, deniz tarafındaki kalenin karşısında dispanser, diğer kalenin arkası müze ve şehitlik. Dispanserin arkasında Katırcı Mustafa Amcanın dükkanı ve evi, dispanserin tam karşısı Kefevi Camii, hemen arkasında Turan Bora'nın ekmek fırını ve yan çaprazında Hafız Amcanın dükkanı. Fırının tam karşısı, işte Fırın Aralığı. İsmini fırından almış. Daracık bir sokak fırın gibi sıcacık. Fırının oradan aşağı sokağın sonuna kadar  karşılıklı hepsi müstakil yirmi, bilemedin otuz tane ev var. Sokağın tam ortasında bizim ev var. Sokağımız çok ilginç. Sokak tek bir ailenin yaşadığı ev gibi, sanki otuz kırk odalı ev. Bizim evin tam karşısında Terzi Ali Amca ve anneanne dediğimiz eşi oturuyor. Onların Sağında Laz Süleyman Amca ve eşi Laz Huriye Abla, çocukları ile beraber. Onların yanında Pitirik Fatma ve Şakir Amca, yanlış hatırlamıyorsam 9 çocukları var en büyükleri arkadaşım Ramazan. ...

BABAANNEMİN ACISI,

Amcamı pek hatırlamıyorum, yani hatırlamıyorum derken hafızamda yine bir şeyler var ama hep bölük pörçük. Çünkü amcamlar ben ilkokula başladığım sene Sinop'tan ayrıldılar Gölcük'e yerleştiler. Babaannem gitmelerini hiç istememişti. Amcamın çocukları Mahmut Abim, Hüseyin Abim, Sema Ablam. Akrabalık ilişkilerimiz müthişti . Amca çocukları, hala çocukları, dayı çocukları, teyze çocukları hep birbirimizi çok severdik. Biz Sinop'ta merkezde idik. Gurbette olanlar yaz olup okullar tatil oldumu Sinop'ta hep bir arada olurduk. Yazın Gölcük'ten başka akrablarımız da gelir tam bir curcuna yaşanırdı. Abim ile Sema Ablam ilkokulu İstiklal İlkokulunda aynı sınıfta okumuşlar. Bir gün babam okula gidip abimlerin sınıfına gidiyor kapıyı çalıyor ve açıp bakıyor Abimle, Sema Ablamı göremiyor. Öğretmene soruyor hocam ben çocuklara bakmıştım ama göremedim diyor. Öğretmen kapının arkasını gösteriyor, tek ayak üstünde iki çocuk bunlar olmasın diyor. Ben orta birinci sınıftayken amcamın...

HALAMIN KARDEŞ KUZUSU

         Dedemin ikinci çocuğu Asiye Halam. O da köyden  onbeş-onaltı yaşlarında ayrılmış ve Gümenez'e gelin gitmiş. Asiye Halamın beş çocuğu oluyor. En büyükleri Yaşar Abim, Arif Abim, Cemil Abim, Yücel Ablam ve Naile. Halam'lar Gümenez de yaşıyorlar. Ben ilkokula başladığımda onlar da Sinop'a geliyorlar ve bizde kalıyorlar. Yücel Ablam öğretmen okuluna başlıyor, Naile ilkokula. Arif Abim vergi dairesinde, Cemil Abim de otelde çalışıyor.Biz halamı çek seviyoruz. Çok tatlı şeker gibi. Halam beni severken bana kardeş kuzusu diyor ve ben de kötü bir şey söyledi diye ona elinin körü diye kızmışım. Hep onu anlatır ve hala beni kardeş kuzusu diye sever. Halamın sağ ayağında mı yoksa sol ayağında mı şimdi pek hatırlamıyorum topuğuna yakın bir yerde yağ bezesi vardı ve ben onla oynamaya bayılırdım. Halam çok zeki bir kadındı. Hiç bir şeyi unutmazdı. Bize durmadan hikayeler anlatırdı. Dedemlerin Batum'dan Rize'ye gelişleri, dedemin Rize'de babasından ve diğer kard...

MÜJDEEE, KIZIMIZ OLDU BİR DE MEZUN OĞLUMUZZZ

Resim
28.05.2016-29.05.2016  Bizim için çok heyecanlı ve tatlı bir telaş içinde geçen iki gün. Birinci gün büyük oğlumuz Cemal Mert'in nişan töreni, ikinci gün Kadir Yağız'ın mezuniyet töreni ve bu iki büyük günün üstümüze yüklediği stres. Sabah erkenden kalktık. Erkenden kalktık diyorum, çünkü gece doğru dürüst uyuyamadık. Heyecan, stres, telaş hepsi var ama sorsan hiç biri yok. Kahvaltıyı hazırladık Sinop'tan arkadaşlarımız Nejat ve Seher'i bekliyoruz. Zehra'nın kuaför işi de var. Zehra kahvaltı masasından ayak üstü atıştırdı ve Yağız onu kuaföre bırakmak için çıktılar. Zehra çıkarken Nejat'lar geldi. Biz güzel bir kahvaltı yaptık ama Mert bir lokma bile yiyemedi heyecan ve stres diz boyu. Mert "baba ben çıkıyorum" dedi ve arkadaşlarımız Mehtap ve kızı Elif'i alarak Şile'ye doğru yola çıktı. Sonra Berk geldi. O da Yağız'ı alıp çıktı. Ben de evde Zehra'dan telefon bekliyorum.Saat 13.30 da aradı Nejat'ları evde bırakıp hemen Zehra'yı ...

KUŞLAR ÇATIYA BENİM İÇİN NE BIRAKMIŞ?

             Çok fazla geriye gitmeden köyümüzün sakinlerini anlatmaya çalışacağım. Aşağı Mahalleyi genel olarak anlatmıştım. Şimdi biraz detayları anlatacağım. Unuttuklarım olabilir. Süleyman Dedem ve babaannemin dört çocuğu var. Ayşe Halam, Asiye Halam, Kemal Amcam ve babam Cemal. Ayşe Halamın 3 çocuğu var. En büyükleri Şükran Ablam, sonra Atilla Abim  ve Hüseyin Abim. Onlar Gerze de oturuyorlar ve büyük Gerze yangınında onlarında evi yanıyor. Daha sonra devlet evi yananlara hepsi aynı olmak üzere bahçe içinde evler yaptırıyor.             Ben Halamı hayal meyal hatırlıyorum. Gerze'ye gittiğimizde halamlar da kalıyoruz bizi çok seviyor. Şükran Ablam ve Atilla Abim orada yoklar. Onlar Ankara'da. Gerzede Hüseyin Abim var ve müthiş yaramaz. Gerze'ye gittiğimizde ya da o Sinop'a geldiğinde bize yapmadığını bırakmıyor. Ben daha okula gitmiyorum ya da birinci sınıftayım. Hüseyin Abim bana tek ayak üstünde beş dakika duru...

YUSUF İLE PLAKA BİLMECE

                Aşağı Mahalle de iki hane var. Murat ve Şevket Dedeler ve biz Süleyman Dedem. Babamlar dört kardeş .Kemal Amcam, Ayşe Halam ve Asiye Halam. Murat Dede ve Şafize Anneanne. Çocukları Arif Amca, Nusret Amca, Emine Hala, Şaziye Hala, Melek Hala. İşte aşağı mahallede bulunan iki hanenin sakinleri. Hatırladığım ,köyün iki küçük çocuğu Zihni ve Yusuf. İki kuzen hem de iyi arkadaş.                   Yazın okul tatil olduğunda köye geliyoruz. Yaz boyunca köydeyiz. Bir de çok güzel bir çoban köpeğimiz var adı Karabaş. Hep bizimle beraber. O yanımızdayken korkusuz oluyoruz. Karabaş yanımızdayken kimse bize birşey diyemiyor Karabaş hemen hırlıyor. O zaman yukarı mahallenin de köpekleri var ama aşağıya inemiyorlar korkudan. Biz de yukarı çıkamıyoruz aynı sebepten. Ama yanımızda Karabaş olunca hiç fark etmiyor diğer köpekler korkudan seslerini çıkaramıyor.             ...

TOSUNBEYLİ OLMAK FARKIMIZ

          Sinop ili Osmaniye Köyü Tosunbey Mahallesi.  İşte doğduğum yer. Ormanın içinde on evden meydana gelen herkesin akraba olduğu küçük bir yerleşim yeri. Sinop'tan gelirken Osmaniye Köyünü geçip Delitepe virajını dönünce, o karşına çıkan orman yoluna giriyorsun ve birbuçuk kilometre orman içinde gidiyorsun, karşına yukarı mahalle çıkıyor. Dört tane ev var. Osman Amca, Ali Amca İsmail Amca ve Mehmet Amca. Beşyüz, altıyüz metre daha gidiyorsunuz ve orta mahalle. Burada da dört ev var. Hamdi-Yılmaz Dayılar, Yalçın -Namık Dayılar, Mustafa -Kemal Dayımlar ve Mahmut Dayı. Yüz metre aşağıda da Aşağı Mahalle. Burada da iki ev var. Nusret-Arif Amcalar ve Kemal -Cemal kardeşler yani amcam ve babam.          Yukarıda saydıklarımın hepsi kardeş çocukları. Bin sekizyüzlerin sonlarında gelip Sinop kaymakamının  köyüne yerleşmişler. Her taraf orman bir tek aşağı mahallede kaymakamın evi var. Kardeşler  o zaman ormanları keserek ke...

SALAÇLIK, SUNDURMA, TONGA, MUBAYA, IHRAKİYE KAÇ KİŞ DUYMUŞTUR BUNLARI

          Sinop'ta mevsimlik işçi olarak çalışılan Tekel Müdürlüğü, YSE, Karayolları ve  Belediye vardı. Tekel Müdürlüğü İçki sigara satışının yanında, önceleri sadece tütün alımı yapıyordu. Sonra tütün işletmeleri olarak çalışmaya başladı. Sonra da tütün işletmeleri kaldırıldı, köküne kibrit suyu sıkıldı.           Babam da Tekel müdürlüğünde sigara içki satış bölümünde çalışıyordı. Tütün zamanı mevsimlik olarak Tekel işçi alıyordu ve ben de ilk sigortalı işçi olarak orada işe başladım. Mevsimlik işçi alımı mart ayının sonuna doğru tütün alımlarında başlar haziran sonuna doğru biterdi. İşleme evi açıldıktan sonra geçici işçi olanlar kadroya geçtiler. Tütün yetiştirmek çok zor ve meşakkatli bir işti. Tütün yetiştirmek köylünün aşağı yukarı 12-13 ayını alırdı. Mart ayında tütün ekimi başlar, haziran temmuz, ağutos aylarında yetişen tütünler sabah ve akşam serinliğinde tarlada kırılır, gündüz ve gece iplere dizilerek kurultulmak üzer...

BEŞE ÜÇ KALA = İKİ

             Ortaokulu bitirip liseye geçtiğimizde biraz daha büyümüştük.Ortaokulda okuduğumuz bazı arkadaşlarla yollarımız ayrılmıştı.Bazılarımız sanat okuluna bazılarımız da  liseye başlamıştık.öBen liseye gidenler arasındaydım.Sınıfımızda kimler yoktu ki; Sinan Sönmez,Asım Yayla,Varol Kurt, Hasan Palabıyık, Ali Güler, Metin Topçu, Hasan Asmakaya, Tufan Bilgili, Nazan Albayrak, Lütfiye Bayru, Havva Batur, Meltem Sarabil, Hafize, Türkan Yeloğlu,Nesrin Alemdar,Nigar......             Lise birinci sınıf bitince bazı arkadaşlarımızdan yine ayrılmak durumunda kaldık. Çünkü ikinci sınıfta sınıflarımız fen ve edebiyat olarak ayrılmıştı. Lise son sınıfta en önde sınıfımızda üç bölümde beşerli altışarlı sıralarda mevcudumuz otuz otuzbeş kişiydi. En önde Varolla Hasan en arkada Ali, Sinan, Asım, ben, Ahmet Göksel, Hasan Asmakaya oturuyoruz.            Hiç unutmuyorum Kimya dersinden sınav olaca...

KOŞ KOŞ KOŞ, TOP PATLADI

         Pervane yokuşundan inerken yolun sağında bulunan büyük tabelada hoş geldiniz SİNOP nüfus 10200 yazıyor. Sinop girişi, orman müdürlüğün ordan başlıyor, garaja inene kadar tektük evler var. Garajı geçip kaleyazısı caminin ordan evler başlıyor Meydankapı, Aslan Mahallesi, Yeni Mahalle, Kefevi Mahallesi, İnce Dayı Mahallesi ve son olarak Ada mahallesi. İşte onbinikiyüz kişinin oturduğu o küçük şehir.       Şehirde yüksek binalar yok. Eski binalar, iki kat bilemediniz üçkat, yeni binalar da beş kat yada altı kat. Bütün şehir herkes birbirini tanıyor. Herkes hısım, akraba, komşu. Çocukların oynayabileceği bir sürü oyun alanı, Bahçeler, Akliman, Zeytinlik gibi piknik alanları. Şehrin tam merkezinde hükümet binasının yanında top sahası, burası Sinop'un kalbi. Futbol maçları, bayram kutlamaları hatta panayırlar bile orda kuruluyor. Cambazlar orada ipte yürüyor, motorsiklet cambazları orada kurdukları silindir içinde dönüyorlar. Hatta ozamanlar b...

SINIFIMIZIN MASKOTU FINDIK FAREMİZ

             Ortaokul birinci sınıfı eski okulda okuduk. Ben 1 E sınıfındaydım.İlk okuldan orta okula gecince kendimizi bayağı büyümüş hissetmiştik ama okul başladığında büyük sınıfların yanında çaylak olduğumzu anladık.Eski okulun büyük tahta bir kapısı vardı ve iki kanatlıydı. Kapıdan içeri girince büyük bir salon ve hemen karşısında üst kata çıkan karşılıklı iki merdiven  vardı. Merdivenleri çıktıktan sonra yine büyük bir salon ve etrafında sınıflar .              Bizim sınıf arka tarafa Gazi Mustafa Kemal ilkokuluna bakıyordu. Sınıfın tavanları çok yüksek ve her taraf ahşaptı. Tavanlar hep jilet doluydu. Kalem açmak için getirdiğimiz jiletleri baş parmak ve işaret parmağımızın arasına sıkıştırıp tavana  fırlatıp saplamaya çalışırdık. Bir de sınıfımızın fındık faresi vardı. Tam kapının yanında köşede küçük bir delik vardı ve o öğretmen ders anlatırken kafasını çıkarıp ders dinlemek isterdi ama ne mümkün....

AHHHH, O GÜNLER TEKRAR GERİ GELİRMİ?

              İlkokulu bitirdikten sonra büyük bir heyecanla ortaokula başlamayı bekliyorduk. Çünkü hayatımızda bir dönem kapanıyor, yeni bir dönem başlıyordu, artık siyah önlükleri çıkarıp takım elbise kravat takacaktık. Bizden bir sene önce ortaokullarda şapka da vardı. Bizim başladığımız yıl şapka kaldırılmıştı.                İlk defa takım elbisem olacaktı. Okul açılmadan babam ilk takım elbisemi  yaptırmak için terzi Ramazan'a götürmüştü ,oradan da Hoşaf Ali'ye iskarpin bakmaya gitmiştik. Bunlar hep benim için ilk oluyordu ve beni çok heyecanlandırıyordu. Şimdi öğretmenevi olan eski ortaokulda okula başladık. Okulun ilk günü annem sabah erkenden kalkıp bizi okula hazırladı grantuvalet giyindik ve okula doğru yola çıktık. Bizim sokak dar ve evler bitişik nizam olduğu için pek rüzgar almazdı ama sokağın başına geldiğinde Sinop'un o meşhur rüzgarı suratına kamçı gibi vururdu. Ancak o zaman anlardık havan...

ABLAMIN İLK ÖĞRETMENLİK ATAMASI

        İlkokulda iken öğretmen okulu son sınıf öğrencilerinin staj yapmak için okullara gelmesi bizim çok hoşımuza gidiyordu, çünkü onlar derslere geldiğinde dersleri kaynatma fırsat ortaya çıkıyordu. Öğretmenlerimiz ders anlatmaz stajyer öğretmenlere ders işletirlerdi. Bazende sınıfı tamamen onlara bırakırlardı.        Ablam çok titiz bir öğrenci idi. Abim ile çok kavga ederlerdi. Abim ablamı çok kızdırırdı. Ablamın kalemleri defterleri silgileri kısacası her şeyi çok düzenli idi kimse ellesin, alsın istemezdi. Abimle tartışma sebeplerinin başında kalem defter meselesi gelirdi.Ben küçük olduğum için ben hep seyirci idim. Ben yaramazlıkda yapsam küçük olduğum için kimse kızmaz, bir şey demez ve beni çok severlerdi.         Ablamlar öğretmen okulunu bitirdiğinde hemen atamaları yapıldı. Ablamın tayini Boyabat'ın Çakıldak Köyünün Gedi Mahallesine çıkmıştı. Şimdi bu köye gitmek yarım saat bilemediniz bir saat sürerken o zaman b...

KUTSAL MESLEK-ÖĞRETMENLİK

Resim
             Öğretmenlik gerçekten de kutsal bir meslek. Bizim ailede de öğretmen çok. Bunun sebeplerinden biri de Sinop'ta üç ilk okulun yanında, bir ortaokul, bir erkek sanat okulu, bir kız sanat okulu ve kız öğretmen okulu olması? Ablam öğretmen, halamın kızları öğretmen, dayımın kızları öğretmen, teyzemin kızı öğretmen.  Sinop'ta eğitim seviyesi yüksek ve bayanlar için en iyi meslek öğretmenlik.             Ben ilkokula giderken ablamlar da öğretmen okuluna gidiyor. Ablam nihari (gündüzlü) okuyor, Yücel Ablam yatılı okuyor. Halamlar da bizde kalıyor. Naile ile ben ilkokula gidiyoruz. Naile çok kitap okuyor ve çok çalışkan, ben tembel bir öğrenciyim. Naile ne bulsa okuyor, hikaye, roman, gazete benim aklım fikrim dışarıda oyunda. Annemlerde haliyle bana kızıyorlar "Naile ders çalışıyor sen çalışmıyorsun" diye. Bende içten içe Naile'ye bu durumdan dolayı çok kızıyorum.İlkokulda iken öğretmen okulu son sınıf öğrenci...

ABİMİN ÇOCUK PARKINDAKİ FUTBOL MAÇI

              Şehir kulübü ile jandarma binasının arasında şimd otopark olan yerde çocuk bahçesi vardı. Çok amaçlı kullanılırdı ama içinde bulunan salıncaklardan tahtıravalliden ve diğer oyun araçlarından anlaşılacağı gibi esas amacı çocuk bahçesi idi. Jandarma binası orada olduğu için çoğu zaman askerler tarafından sabah ve akşam sporu ve talim yeri olarak kullanılırdı. Kalan diğer zamanda da çocuk bahçesi görevini görürdü. Burada çok güzel de mahalle maçları olurdu.                 Çocuk bahçesinde bulunan salıncaklar ve demir aparatlar futbol oynayan çocuklar için bayağı tehlike arz ederdi ama  kimse oynamaktan vazgeçmezdi. Orada top oynayıpta yaralanmayan çocuk olmazdı.                Abim futbol oynamazdı. O Sinop'ta masa tenisini başlatmıştı. Abim Süleyman, Ahmet abi, Şafak abi ve Aziz abi. Sinop Masa tenisi takımını oluşturmuşlardı. Onlardan sonra bizim jenera...

BABAMIN ÇÖZÜMÜ

Resim
           1960 lı yıllarda Sinop merkezde üç ilkokul vardı. Benim okuduğum İstiklal İlk Okulu ,Gazi Mustafa Kemal İlk Okulu ve Cumhuriyet İlk Okulu. Okullar o zaman tam gün öğretim yapıyor. Sabah gidiyoruz öğle yemeğe geliyoruz ve öğleden sonra da üçte okul bitiyor. Biz beş dakikalık yolu ancak iki saatte gelebiliyoruz. Saat beşi geçirmememiz gerekiyor. Çünkü babam beşte işten çıkıyor.            Okuldan eve gelirken vakit nasıl çabuk geçiyor anlatamam. Arkadaşlarla kavga dövüş oynayarak herkes evine dağılıyor. Okul çıkışı arkadaşlarla evlerimize gidiyoruz yine evin önüne gelen ayrılıyor ve ben Kahveci Osman Amcaların orada yalnız kalıyorum ve oradaki boş arsada kendi kendime oynamaya başlıyorum. Oyun da ne? Yerde bulduğum yeşil bir boş şişeyi kırıyorum ve parçaları elime alıp onları tekrar arsada bulunan bir ağaca nişan alıp atıyorum.               Kırık camların hepsini attım elimde sadec...

CANIM ANNEM

Resim
Annem her zaman erken kalkar namazını kılar ve kahvaltıyı hazırlayıp evdekileri öyle kaldırır. Hep beraber kahvaltımızı yapar, babamı işe bizi de okula yolcu eder sonra da ev işleriyle uğraşırdı. Beni her sabah tertemiz giydirir, siyah okul önlüğümü ve beyaz yakalığımı mutlaka ütüleyip okula öyle gönderirdi. Sabah evden nasıl tertemiz ütülü elbiselerle çıktıysam, akşam okuldan eve geldiğimde mutlaka kirlenmiş ve önlüğüm mutlak ya sökülmüş ya da yırtılmış olurdu. Annem hiç üşenmez ertesi gün beni yine tertemiz okula gönderirdi. Okulla evimiz çok yakın sayılmazdı yürüyerek beş dakika ya sürer ya da sürmezdi. Babam da tekelde çalışıyordu ve orası da bayağı uzak sayılırdı beş dakika ya sürerdi ya da sürmezdi.  Sinop'ta bütün mesafeler beş dakika uzaklıktaydı. Herkes öğle yemeğinde evde olurdu.  Babam da her öğlen eve gelirdi ve biz de babam gelmeden evde olurduk. Yemeğimizi yer sonra babam işine bizde okula giderdik. İstiklal İlkokulu çok güzel, eski bir okuldu ve yanında da ye...

KUTLU OLSUN DEGER VE KIYMET BILENLERE BAYRAMIMIZ

Cumartesi günü 23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayrramı var. Ama hiç bayram havası yok.Milli bayramlarımızı köreltmek için ellerinden geleni yapıyorlar.Buldukları bahanelerin hepsi de çok komik. Güneydoğudaki olaylar ve şehitlerimiz üzerinden halkı kandırmaya çalışıyorlar. Hiç kimsesenin eğlencesinden ya da yapapacağı bir şeyden vaz geçtiği yok. Evimiz Sait Darga Ilkoğretim okulunun tam karşısında. Her 23 Nisan egemenlik ve çocuk bayramında ilk okul 15 -20 gün önceden süslenmeye başlar bayraklar asılır camlara çeşitli yazılar yazılır okul bir güzel süslenirdi. Simdi okulda hiç bir faaliyet yok. Zaten okullardan andımız kaldırıldıktan sonra okulların okul olup olmadığını anlamak için bin şahit herekiyor. Okullarda ruh kalmadı. 23 Nisan Egemenlik ve Cocuk bayramı kutlamalarının yalnızca Türkiye Büyük Millet Meclisinde iptal edildiğini düşünüyordum meğer her yerde iptal edilmiş. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk bayramı bir eğlence mi de iptal ediyorsunuz? Biz bu ...

OYUNLARIMIZ VE ŞEKERLİ EKMEK

Hava aydınlanmaya başlarken sokakta yavaş yavaş canlanmaya başlar. Perdeler açılır camlardan komşularla selamlaşılır ve sokaklar yaşamaya başlar. Bizim sokağımız küçük ve dar olmasına rağmen oyun oynayabileceğimiz en az 3-4 arsa var. Arsalar bizim oyun alanlarımız. Herkes evine yakın arsada oyun oynuyor. Kahvaltımızı yapıp kendimizi kapının önüne atıyoruz. Arkadaşlar yavaş yavaş toplanıyoruz. O kadar çok oynadığımız oyun var ki mevcut sayıya göre oyun oynuyoruz. En çok top oynuyoruz. O kadar çok top oyunu varki .Top oynamak biraz tehlikeli oluyor ama yine de oynuyoruz. Top oynamanın en tehlikeli yanı cam kırmak. Benim, bizim sokakta kırmadığım cam kalmamıştır. Dildan, altüst, çember, tıkıt, dokuztaş en çok oynadığımız oyunlar. Tıkıt oynamak için ebenin başında beklediği yuvarlak bir taş ve oyuncular için de el büyüklüğünde düz taşlar gerekiyor. Oyuncular için arkasında beklediği başlangıç cizgisi ve 3-4 metre ilerisinde tıkıt taşının konduğu daire çiziliyor ve oyun...

ARALARDA BİR SOKAK -FIRIN ARALIĞI-

                Sinop Yeni mahalle fırın aralığı çocukluğumun gençliğimin geçtiği yer. Her yer sokağımızın etrafında.Fırın aralığını merkez kabul ederek beşyüz metre yarı çapında daire çizsek herşey bu dairenin içinde kalıyor .Üç tane ilkokul, bir lise, bir sanat okulu bir öğretmen okulu ve onbin civarında bir şehir nüfusu.               Herkes birbirini tanıyor. Evlerin kapısı daima açık. Açık derken, anahtarlar kapının üstünde yada kapının üstünde ip var çekip açıyorsun. Yabancı biri gelse hemen fark ediliyor, kimdir neyin nesidir hemen ortaya çıkarılıyor. Pervane yokuşundan inip Orman İşletmesini gecip garaja gelmeden benzinliklerin orası Sinop'un en ince yeri. Arka denizle ön denizin birlrşmesi için elli metrelik bir uzaklık var. Garajın ordan Gazi Bey adasına doğru Sinop sanki bir balinanın denizin üstündeki görüntüsünü andıran bir manzara segileyerek denizin içine giriyor.         ...

KOL KIRILIR ÖNLÜK İÇİNDE KALIR

       Evde 3 çocuk var ve hepsi dışarı çıkmak için beni bekliyor. Sinop'ta çocukların sokağa çıkmama gibi problemleri yok ama ille bana takılacaklar. Ben de onlarla gitmek istemiyorum ama evdekiler de çocukları benimle göndermek istiyorlar evde rahat etmek için. Ben de kimseye görünmeden kaçmaya çalışıyorum ama ne mümkün birinden kaçsan birine yakalanıyorsun.         Sinop da böyle de İstanbul da farklı mı orda da öyleydi. Evlenene kadar bu böyle sürdü. Bınlar hep birbirimize olan sevgi ve bağlılıktan oluyordu. Zehra ile tanıştıktan sonra onu iş çıkışı ablamlara çocuklarla tanıştırmak için gelmiştik. Eve geldiğimizde bizi bir süpriz bekliyordu. Ayşe okulda birdirbir oynarken (bize anlattığına göre) kolunu kırmıştı ve eli alçılıydı. Kırık kolu onu ve bizi epey uğraştırdı. Ertesi gün Şişli Eftal de Nişan Nişan tarafından ameliyat edildi.Kırık, bileği ile dirseği arasında idi. İzi hala duruyor.         Çocuklar büyüyünceye kada...

NİKAHIMIZDA CEBİMDEN ÇIKAN SEVGİ

Resim
          Ağıt, Yiğit, Ayşe günlerimiz hep bunlarla geçiyor. İstanbul'da işe başladığımdan ablamda kalıyorum. Çocuklar boy boy. Aralarında fazla yaş farkıda yok. Birbirleri ile ikişer yaş farkları var. Doğduklarından beri hep yanlarındayız.            Günlük programımda hep onlar var. Onları okula götürüyoruz oradan alıyoruz Ayşe'yi baleye bırakıyoruz sonra Ağıt'la Yiğit'i folklore bırakıyoruz. Ablam Ayşeyi bekliyor. Ben Ağıt'ı bekliyorum abim Yiğit'e masa tenisi öğretiyor. Günlerimiz hep böyle bir arada geçiyor. Çocuklar bizi biraz da kıskanıyor..Abim evlenirken Nurcan'ı kıskanmışlardı ben evlenirken de Zehra'yı.            Yiğit uykusuzluğa dayanamıyor. Akşamları saat 8 oldu mu hemen uykusu geliyor ve dayı hadi yatalım diyor. Yatıyoruz ona hikaye anlatıyorum o hemen uyuyor. Siz zannetmeyin ki hep uyuyor uyurken bile aklı muzurlukta. Bunların yaptığı yaramazlıkları hala herkes anlatıyor. Sinop'ta ar...

AĞIT'IN GİRMEDİĞİ BÜTÜNLEME SINAVI

Ağıt ilk yeğenimiz, ilk göz ağrımız. Sonra Yiğit daha sonra Ayşe katılıyor aramıza.Bütün yeğenlerimin ailemizde özel yerleri var. Bebeklik, çocukluk ve gençlik yıllarını hep beraber geçirdik. Çok güzel ve özel anılarımız oldu hepsiyle. Ağıt uykuyu hiç sevmezdi. Ben okuldan gelip defteri kitabı bırakıp bir an evvel sokağa çıkmak isterken ablam hemen peşime çocukları da takardı. Ben onları biraz evin önüne çıkarıp sonra hemen eve bırakmak isterdim ama ne mümkün, peşimi bırakmazlardı. Onları uyutup kaçmaya çalışırdım. Yiğit yatar yatmaz uyurdu. Ağıt uyumaz uyur gibi yapardı. Ben yavaşça yataktan kalkıp kaçarken bu hemen gözünü açardı, ben kaçmaya çalıştıkça o peşimde dolaşır ne yaparsam yapayım ayrılmazdı. Ablam da ''ne olur onları da götürsen'' diye bana yüklenirdi. Ağıt ortaokulu bitirdikten sonra Kabataş Lisesinde yatılı olarak okudu. Onu okula pazar akşamları bırakıp Cuma akşamları alırdık. Çok iyi, haylaz bir öğrencilik hayatı vardı. Lise iki yada lise üçde bütünleme...

UÇ, UÇ, SABAH'IM

Ablam ve abim aynı apartman da oturuyorlar ve ben de ablam da kalıyorum. O zaman iş yerimiz karşıda Karaköy de. Her sabah Marmara Pastahanesinin karşısından minibüse binip Kadıköy'e oradan da vapura binip karşıya geçiyoruz. Akşamları da ters işlem yapıyoruz. Bazen sabahları acaip sis oluyor ve o zaman vapurlar çalışmıyor. Kadıköy İskelesi miting alanı gibi oluyor. Herkes işe yetişme telaşında bir o tarafa bir bu tarafa koşuyor. Trafik felç iğne atsan yere düşmüyor. Sis olduğunda seyyar satıcılar ve motorlar bayram ediyor. O küçük 10-15 kişilik motorlar kapasitelerinin 3-4 katı yolcu alarak sefer yapıyorlar. Kimsede korkmuyor.Şimdi nasıl mülteciler botlara tıklım tıklım doluşuyorsa öyle oluyor. Bu, günlük koşuşturmanın yorgunluğu da eve gidince yeğenlerimle vakit geçirerek atılıyor. Bazen ablamla abimlere gidiyoruz bazen abimler bize geliyor. Bu akşam oturmalarının birinde abimlerdeyiz. Ablam, ben, Nurcan, Yiğit, Ayşe. Ağıt yok o yatılı okuyor ve bir de Sabah. Sabah daha küçük 3...

İTFAİYE NE İŞE YARAR

      Sinoplu olup da  Sinop dışında  yaşayan hemen herkesin yaptığı her tatil fırsatında Sinop'a gitmek. Biz de bütün bayram tatillerinde yaptığımız gibi arife akşamından çoluk çocuk Sinop'a gidiyoruz. Yine bir kurban bayramı tatili ve biz de çocuklar Mert, Doruk, Yağız bayrama Sinop'a gidiyoruz. O zaman çocuklar her yere beraber gidiyorlar.       Arife akşamı yola çıktık yol her bayram tatilinde olduğu gibi çok kalabalık. Normalde 10-12 saatte gidilen yolu 18 saatte giderek köye ulaşıyoruz. Yolda gidene kadar çocukların en çok sorduğu soru daha ne kadar var oluyor. Az kaldı diyoruz. Çocuklar arabada uyuyup uyanıp geldik mi? Ne kadar var? kaç saat kaldı? Oğlum az kaldı uyanınca varmış olacağız diyoruz ama bir türlü varılmıyor. Sabaha karşı köye varıyoruz. Tosunbey tabelasından köye dönüyoruz, Hacer Ninenin evini geçince çocuklar kornaya basmaya başlıyorlar ve babam yola çıkmış bizi bekliyor oluyor. Köy de hoş beşten ve kahvaltıdan sonra hemen Si...

DÜŞEN DİŞLER TEKRAR TUTARMI

         Bağlarbaşı jimnastik salonu bizimkilerin iş yeri gibi. Her gün en az 3 saatleri orada geçiyor. Zehra, annem, babam, Mert, Yağız her gün  jimnastiğe gidiyorlar. Mert jimnastik yapıyor diğerleri tribünden onu izliyorlar. Yağız daha küçük olduğu için daha salona giremiyor. Onun gibi birde kız arkadaşı var Ece onun da abisi Rıfat  Mert'le beraber salonda antrenman yapıyorlar. Yağız'la  Ece tribünde dikkatle  Kamuran Hocaya bakıyorlar. Kamuran Hoca antrenman sonuna doğru bunları salona alıyor. O anı iple çekiyor. Kamuran Hoca gel işareti yaptığı anda hoop ikisi de salonda.          Zehra, annem, çocuklar yine salona gidiyorlar Mert soyunup hemen salona giriyor. Zehra eşyaları yerleştirirken birden salon karışıyor, herkes sünger havuzuna bakıyor.Mert kaşla göz arasında nasıl yaptıysa sünger havuzunda dişleri dökülüyor. Üst iki dişi elinde, geliyor. Zehra o panikle beni arayıp durumu anlatıp   nereye gideceğini...

SABAH SPORU

İstanbul gibi trafik derdi olan yerlerde işle evin birbirine yakın olması gibi güzel bir şey yok.Sabah kalkıyorsun kahvaltı yapıp yola çıkıyorsun,ohh trafik yok, hava güzel 20-25 dakika yürüyoruz hop işteyiz. Sabahları hep aynı saatte çıktığımız için işe gidene kadar hep aynı simalarla karşılaşıyoruz. Evden çıkınca yan komşu bahçeyi temizliyor, okulun zili çalıyor ama bahçede hic çocuk yok. Artık sınıflara girerken andımız ve İstiklal Marşı okunmadığı için hiç ses yok. Çocuklar geliyor, servisten iniyor ve hop sınıftalara, bahçe de oyun yok, yolda sabah yürüyüşü yapanlar var. Kimi eşiyle kimi yanlız. Köşede simitçi. Daha çok köpeklerini gezdirenler. Ben köpekleri hep sahiplerine benzetiyorum.Bir tane kırmızı patikli köpek var, patikleri çok güzel, hep dikkatli bakıyorum patikler nasıl diye sonun da çözdüm her halde balondan patik balonun boğazından kesiyor patisine geçiriyor eve gelince de hop atıyor. Zehra trafik kurallarına uyuyor, kırmızı ışıkta bekliyor yeşil ışıkta geçiyor. Trafik...

YAĞIZ İLE KAHVE SAVAŞI

Oh be sonunda kendime zorla blok yaptırdım. Yağız'a ne zamandır söylüyorum oğlum bana bir blok aç diye nihayet bu akşam zorla açtırdım. Şöyle yap böyle yap dedi ve bırakıp gitti. Bundan sonrası bana ait. Yapabilir miyim bilmiyorum.Her halde yapabilirim. Ara sıra şifreleri unutup Yağız'dan yardım isteme durumunda kalacağımı biliyorum. Ondan da yardım almak deveye hendek atlatmaktan bile zor ama olsun. Zor mor ama sonunda bazen dediğimi yaptırabiliyorum. Onunla böyle atışmak benim hoşuma gidiyor ama annesi bana kızıyor, çocuğu rahat bırak diye. Nasıl rahat bırakayım, çok güzel kahve yapıyor. Akşamları yemekten sonra güzel bir kahve içmek oğlumun elinden günün bütün yorgunluğunu alıyor ama onun yerini başka bir yorgunluk alıyor. Yağız'a kahve yaptırma yorgunluğu. Kahve yapmaya razı etmek 15-20 dakikamı alıyor, sonun da razı oluyor. Bu bizim akşam ritüelimiz oluyor. Pazar günleri sabah kahvaltıdan sonra ve akşam yemekten sonra kahve içiyoruz. Zannetmeyin ikisini de Yağız yapıy...