AVLANAN KUŞLAR
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde deve tellal iken pire berber iken Kuzey dünya gezegeninin beşiğini tıngır mıngır sallarken, birden Kuzey'in başı dönmeye başlamış. Hemen dedesine gitmiş ''dede benim başım mı dönüyor yoksa dünya mı dönüyor?'' dünya döner miymiş dünya dönmez miymiş ona anlatır mıymışım.
Ben hemen büyük bir sevinçle ''buraya gel'' dedim, o da yanıma geldi ve ikimiz beraber kendi dünyamızın içine giriverdik. Ben Kuzey'e ''bak arkadaşım herkesin kendine ait bir dünyası vardır, bir de bizim dünyamız var, yani seninle benim. Şimdi bizim dünyamızda dolaşacağız biraz'' dedim ve dünyanın kapılarını araladık, oradan cumburlop kendi dünyamızın içine atladık, atladık ama bir türlü yeryüzüne inemedik.
Gökyüzünde kocaman kocaman bulutların arasında düşmeye başlamışlar. Koskocaman bir bulut kütlesine doğru hızla düşüyorlarmış. Bulut kütlesi, kocaman bir pamuk yığını gibiymiş. Pamuk yığınına hızlı ama bir o kadar da yumuşak bir iniş yapmışlar. Çarpmanın şiddetiyle bulut kütlesinin kapıları büyük bir gürültüyle ardına kadar açılmış ve Kuzey ile dedesi hooop suyun içine düşmüşler. Düşmenin şiddetiyle sıçrayan sular yağmur olup yeryüzüne yağmaya başlamış. Bir yağmur damlasının içinde Kuzey ve dedesi de varmış. Onlarda yağmur damlası ile beraber yeryüzüne doğru düşmeye başlamış.
Sonbahar mevsimi ve tam da bıldırcın zamanı imiş. Sinop yarımadası da göçmen kuşların yolu üzerinde imiş. Böyle yağmurlu ve puslu havalarda göçmen kuşlar yağmurun etkisiyle ıslanan kanatları yüzünden çok yorulur ve göç yollarının üzerindeki yerlerde dinlenmek için konaklarlarmış. Bu konaklama yerlerinden biri de Sinop yarımadasıymış. Bu mevsimde yerli halk bıldırcın yakalamak için lüküs ve avgarlarla gece ava çıkarlarmış. İşte Kuzeyle dedesi de yağmur damlası ile beraber düşerken bu göçmen kuşlardan birinin kanadına düşmüş ve onunla birlikte uçmaya başlamış. Sinop semalarına vardıklarından kuşlar artık yorgunluktan uçamaz hale gelmişler ve radar ışıklarının bulunduğu yarımadaya inmeye başlamışlar. Kuzey ve dedesi yeryüzüne inip bıldırcının üstünde ki yağmur damlasının patlamasıyla kendilerini çimenlerin üzerinde bulmuşlar. Ve dedesi Kuzey'e bıldırcınların bu hikayesini anlatırken Kuzey "dede kuşların ne güzel dünyaları var özgürce her yere gidiyorlar'' demiş. dedesi ''daha hikaye bitmedi bak biraz seyredelim'' demiş. Şu gelen ışıkları görüyor musun diye Kuzey'e göstermiş. ''Bak kuşların bazılarının hayatı burada bitecek . İnsanlar onların bu yorgun hallerinden faydalanarak onları yakalayacak ve dünyaları başlarına yıkılacak'' diye anlatırken adamın biri bir elinde lüküs bir elinde avgar, kanadında seyahat ettikleri bıldırcına doğru yaklaşmış ve yorgunluktan kımıldayacak hali kalmayan ve lüküs ışığının gözleri büsbütün kamaşan bıldırcın özgürlüğe doğru uçmak için dinlenebileceği bir yer bulduğunu sanarken, kafasına geçen avgar ile kendini birden avcının torbasında diğer arkadaşlarının yanında buluvermiş.
Yorumlar
Yorum Gönder